“Ne oturduğumuz evler , ne bindiğimiz otomobiller ;ne de sırtımızdaki giysiler,
İnsanın yüreği şık olmalı önce ”
“Yüreği şık olmak” ifadesiyle tanıdım Şair Yazar Öğretmen Nursel Aras’ı.
Öğretmen yazarların hep bir toplumcu yanları vardır.Hep bir insana dokunma, insanı derinden sevme ve toplumu güzelleştirme çabaları ile yazarlar.İnsanın çocukluktan ibaret olduğunu ve toplumun da kendi çocuklarıyla bağını çok iyi analiz etmişlerdir.Çocuklarla geçirilen onca zaman, onlara; insanı iyi tanıma fırsatı verir.İnsan,ait olduğu toplumun gelenekleri ve kültürüyle ayrılmaz bir parça iken;yaşanılan hayatın ve dünya gerçeklerinin de ayrılmaz bir bütününü oluşturur.Öğretmen yazarlarda rastlanılan bu bütünlük anlayışı,Nursel Aras’ın kaleminde apayrı bir derinliktedir.
İnsanı iyi tanımış olmaları ve bu iyi tanıdıkları insanın;dünyanın keşmekeş karmaşası içinde var olma çabası,öğretmen yazarlara iyi bir gözlem fırsatı sunar.Çünkü bir çocuğun,kendi yaşadığı toplumda ve dünya eksenli bir merkezde;çocukta en doğal haliyle yer alan yaşamın orta noktasına taşıdıkları erdem,etik- ahlâkî-kültürel-manevî değerler ile sentezlenen bir eğitim öğretim anlayışı ile var olabildiğini çok iyi analiz etmişlerdir. Çocuğu,onda var olan yetenekler ve manevî değerler ile insanî yanı güçlü birine dönüştürmeye adarlar kendilerini.
Bu adayış biçimi,dünyadaki tüm maddi manevi değerlerden daha güçlü ve başat bir biçimde öğretmen yazarların yazılarına ve eserlerine tek tek yerli yerince serpiştirilmiştir.Geçmişte veya günümüzde yazan öğretmen yazarların yazıları incelendiğinde, bu farklılık hemen dikkatleri çeker.Aynı zamanda hitaptaki zarafet ve incelikle kendini hissettirir bu farklılık.Çünkü çocuğa dokunabilmek, zaten öğretmeni diğer insanlardan-mesleklerden ayıran temel bir meslekî,insanî yetidir.
“Dokunabildikçe çocuğa, öğretmen olunur.”
“Ya da çocuğa dokunabilirsen,hakikaten öğretmen olursun.”
“Kutsuz Kuş “romanında anlattığı, bir çocuğa dokunuş hikâyesi, yazar Nursel Aras’ın dünyaya baktığı pencerenin en belirgin,en güzel resmidir bize . Çocukların dünyasından baktığı ve tüm eserlerine büyük bir zarafetle yansıttığı insan,onun kaleminde;
olduğu gibi- gerçekçi olduğu kadar siyah -beyaz renkleri kadar keskin ve nettir.Okuduğunuz eserin şiir veya roman olup olmadığından ziyade,yazarı anlattıkları ile değerlendirmeye iter sizi bu netlik .
Bu netliği -gerçekçiliği sağlarken; edebî dilinin zenginliği ve kaleminin gücüne her bir şiirde, her bir roman-hikayesinde; dize dize, cümle cümle hayran olursunuz.
“Kara Üzüm Salkım Hüzünler”hikâye kitabında çocukluğumuz-gençliğimiz ve o dönemlere ait (70,80,90’lar kuşağı )anılar,siyah beyaz bir film gibi canlanır hikâyelerin sayfalarında.Yer yer ağlamaklı bir hüzünle, yer yer özlem dolu bir tebessümle seyrettirir yazar çocukluğu, geçmişi…
Ve her bir hikâyesinde yeniden kavrarız ya da fark ederiz ;insanın geçmişinden ibaret olduğunu .Ve insanın,yaşadıkları ve fark ettikleri ile beslenerek bakış açısının,dünya görüşünün büyüdüğünü.Hayata çocuk çocuk bakabilmenin, insanın özünü koruyan kalın bir perde olduğunu,özün çocuktan ibaret olduğunu.Büyüdükçe sislenen penceremizin camını silmenin gerekliliğini…
Kara Üzüm Salkımı Hüzünler’de, yazar geçmişi tüm gerçekliği ile hikâyelere yerleştiriyor.Her bir hikâyede gerçeğe ve öze bağlılığı hissettiren duygu dolu olayları okurken; geçmiş ve toplum gerçeğinde insanı, apayrı bir gözle yeniden sücgecinizden geçiriyorsunuz.
“Azize”romanında, yazarın dil ve üslûbundaki gerçeklik ve netlik en keskin haliyle yüreğimize derinden dokunur.Dokunmak ve öğretmenlik iki güçlü motto Nursel Aras’ta.Gerçek hayatımızda nasıl yüreğe işlediyse bu iki kutsal kelime, hiç eksiksiz o kadar vardır yazarın tüm eserlerinde.
Roman,güçlü anlatımının yanında;hayatın gerçekliklerine derinden dokunmuş. Azize karakteri ile geleneksel -kültürel -sosyal yapı içinde kadın, tüm gerçekliği ile ortaya konulmuş.Direnen, mücadele eden kadın, ayakta kalabilmek için verdiği mücadelede; nasıl da yalnız ve çaresiz bırakılmış .Dünyadaki onca kötü ve kötülüğe karşı,bir kadının verdiği mücadelede ödediği ağır bedeller, ilk bakışta-doğru anlamlandıramama durumunda-“modern hayat için yersiz ve yokmuş”gibi algılanabilir. Oysa, yaşadığımız bu modern çağın en büyük sosyal problemlerinden biridir bana göre de cinsiyet ayrımcılığı.Romanda kurgulanan olaylar ve karakterler, gerçek yaşamda farklı kimlik ve olaylar biçiminde karşılaştıklarımızdır.
Yazarın gerçekliğe ve öze bağlılığı şiirlerinde de etkin biçimde görülür .
“Şiir kitaplarından birinin adıdır “Açtığın Yaralarımdan Öp Beni”
Bu denli derinlikli bir ifade,derin bir hoşgörü sahibi ruh ve zarif bir duruştan çıkabilir.Sözü irdelediğimde;gelenekçi bir divan şairi kadar ustalıkla ve zarafetle “aşk”a bağlılık,derinlikli bir insan sevgisi görüyorum.İnsan,o denli kıymetli ki şairin ruh ve bilinç dünyasında ;
kendisini yaralamış olsa bile, onu derin bir hoşgörü ile affediyor .Ve insanı iyi bir analizle gözler önüne seriyor .Yaralayanın da sarmalayanın da insandan başkası olamayacağını;
”
Tanrı biliyor ya
bu yalnızlık bana
gülün dikene büküldüğü yerden!”
…..
“ben de biliyorum artık
eski bir ölümdün sen
dizlerimde kanadın!”
dizeleriyle muhteşem bir biçimde vurguluyor.
Ve insanı sevmekten vaz geçmiyor tüm yaralanmalara, hayal kırıklıklarına rağmen.
“yıkamadığımız duvarların
ölüsüyüz hepimiz
aşk’tan örülü kefenler içinde
ağıdımız kuşlara selam!
Derinden hisseden insanın ve sorgulayan insanın ağıdı bu şiirler.Hangi dizeyi sarmalasam, aynı telaş ve bitmeyen umudu görüyorum.İnsanı,zaaflarıyla da çok iyi tanımış; ama o aynı insanı sevmekten vaz geçmeyen, insanlığın iyileşeceğine inanan, umut dolu zarif ve yer yer serzeniş dolu kocaman bir ağıt Nursel Aras şiirleri .
İnsanın acziyeti ve riyâkarlığı karşısında derin iç çekmelerin-çekişmelerin kavgasında,kendini sık sık çocukluğuna teslim eder ve en hakikati çocuk çocuk söylemeyi seçer şiirlerinde Nursel.
Çocuklar, onca tecrübesizliklerine rağmen en doğru tanıktır zamana çünkü.Henüz zaman, onları kirletecek kadar büyütmemiştir Nursel Aras’ın belleğinde.Bu yüzden de cesurdurlar;hesapsız haykırırlar dünyaya.
Nursel Aras,şiirlerinin birinde en çocuk yanıyla,çocuk çocuk seslenir:
şeytan diyor ki
şu ölümlü dünyada
en sadık dostun benim
Atla çocukluğuna
Ters otur ters konuş
İki oyun
İki kahkaha
…..
Kır kapıları
Kuşan yalanları
Evelemeden gevelemeden
Atla cehennemin ortasına
Dünyanın kahpeliği bu
Doğruluk eziyet
Çalışmak enayilik
…..
” İnsanı yorar dünyanın riyâkarlığı,adaletsizliği çünkü.”
Büyüklerimizin uslu çocuk öğretilerinden çok başkadır gerçek dünya.İnsan gerçek öğüdünü,yaralanmalarından alır.Her yeni yara,eskisinin acısını unutturur. Yaralayanın da yolcu edilme vaktidir bu acı :
Göçünce uzaklara sevdalı kuşlar
Bembeyaz bir akasya tomurcuğu olup
Kırgın hayallerimizi dağıtır
Talan olmuş şehirlerin
Güneşsiz kuyu diplerinde
Sıcak yağmur ıslaklığı bekleriz
Ellerimiz göğsümüzde
Ama kimseler bilmez
Yüreğimizden uğurladığımız yolcuyu!
…….
Ve “Elma Ağacında Kör Kuşlar ”
“Yazı yazarken müptelâ olduğum şey, anlattıklarınızın bir sona bağlanamaması.”
“Evren çok zengin ve gizemli.Hiç sonunu ve doğru çıkışı bulamadığımız bir labirent belki de.
İnsan, bu labirentin içinde yolunu bulduğunu düşündüğü her an;önünde onlarca labirentin yeni,gizemli yollarıyla karşılaşır .Seçim yapmak insanı bir nebze rahatlatır .Ve her seçim, kendisinin de henüz farkında olamadığı yeni labirentlerle karşı karşıya bırakır insanı.”
“Bazı yazarlar da böyledir.”
Onları anlatırken,ortaya koyduğu yollardan hangisine gideceğinizi şaşırırsınız.Önünüze onlarca yol serer.Birçok şeyi söylemek isterken bulursunuz kendinizi.
Yazar olabilmek için en başta yanınıza almanız gereken”gözlem gücünün”bazı yazarlarda taşkın bir ırmağa dönüşmüş olmasıdır o labirentler.Çokça gözlemiş, çokça yaşamış ve kâsesini taşkın bir deniz gibi doldurmuştur.
Onları okumak,okyanuslarda yüzmeye çalışmak gibidir.Kulaç attıkça yeni bir anlam -düş gücü -yeni bir söz ustalığı barındıran dalgalarla boğuşup durursunuz.
Çünkü o yazarlar, yaşamı göğüslerken yaşadıklarını,hayatı;samimi,net ve derin bir duruşla gözlemişler ve böylelikle insanı, kalemlerine olduğu gibi yansıtabilmişlerdir.
İşte Nursel Aras’ta;bu labirentin çokluğunu,gerçekçiliğini, derinliğini ve insanlığın serüvenini tam anlamıyla görebiliriz.
Bu kadar derin anlamı bir dizeye, bir roman kahramanının sözlerine bir çırpıda koyuveren yetisi, bence Nursel Aras’ın en güçlü yanı.Yazarlarda benim için dahiyane olan şey;
“gözlem gücü,farkındalıkları ve ifade gücü:”
düne bak
güne bak
dön mevsimlere bak gece!
kirlettik hepsini
bütün suç havva ana’nın
kanmasaydı iki ısırımlık elmanın ekşi tadına
doğmayacaktık hiçbirimiz
çoğalmayacaktık gün ışığı gibi
öpmeyecektik ihaneti alnından
heveskâr,aç ruhumuzla öldürmeyecektik birbirimizi
…….
oysa türkülere sevdalıydım ben
aşk ve vicdan türkülerini severdim en çok
hasret tüterdi onlar, insan kokardı
…..
kirletilmiş teselli öyküleri değil
henüz çocukların bilmediği
eski zamanların unutulmuş
masallarını anlat bana gece
dayadım başımı karanlığına
annemin dizi niyetine
annem
eroğlu musa’nın mihriban’ı
yiğit kadındı.bilgeydi.gönül gözünden okurdu yaşamı.
harfleri tanımazdı
…….
Ve
“sevgiyi
merhameti
sadakati
annemin
en insan yerinden öğrendim!
Dizeleriyle,asırlarca birikmiş onca insan serüvenini bir çırpıda söyleyiveriyor Nursel.Dilinin yalınlığına ve anlattıklarının içimizden,bizden ve insandan oluşuna,yazarın gözlem ve anlatım gücüne hayran oluyorsunuz.
“Elma Ağacında Kör Kuşlar” şiir kitabı,
-aldığım bu dizeler gibi- birçok gece şiirlerinden oluşuyor.
Dilinin yalınlığı ve anlatım gücü kadar belirgin bir simge gece,Şairde.Samimiyeti ve gerçekçilik bu şiirlerinde de geceye derinden zuhur ediyor Nusel Aras’ta.
Her bir dize her bir kelime, gece simgesiyle özenle buluşturuluyor.İnsan sevgisindeki derinliği ve toplumsal kültürel sadakati ile kalemine bin kez hayran oluyorum.
İnsanı,bu kadar derinlikli ve sevgiyle yürekten anlatan bu güçlü kalemi kutluyorum.
“Ne oturduğumuz evler, ne bindiğimiz otomobiller;ne de sırtımızdaki giysiler
İnsanın yüreği şık olmalı önce.
Şık bakmalı hayata,insana şık gülümsemeli
Çocukların ve hayvanların ağır kaderine karşı
Şık bir duruşu olmalı.”
Diyebilen nahif, şık yürekli Şair Yazar Öğretmen Nursel Aras ‘ı en insan yerinden selamlıyorum.